1 (v2)

~ irigitte fardot , 11/26/2015 6:02 ÖS

Günün en tanımsız zamanı. Güneş yok, hani nerede Ay? Ne kırmızı, ne sarı, ne turuncu, ne yeşil ne de mavi. 24 saat ve şu an. Şu an bugüne dahil değil.

Geldim. Çağırmadın üstelik. Ama beklersin. Beklemek dediğime bakma, dünyevi beklentilerinden arınmış gibi bakıyorsun. Arınmışsındır, inanırım. Göz kapaklarının hiç acelesi yok gözlerini kırpıp açarken. Şu anın kendisi gibi gözlerin de, sigarayı tutan ellerin de, dumanı içine çeken dudakların da yavaş. Başını bana çevirirken tasasızsın. Sigarandan derin bir nefes çekerken kısılan gözlerinle uzunca bakıyorsun gözlerime. Uzun ve tasasız.

Karşılaşma mı bu? Tesadüf mü?

"Neden şimdi?" diye bir soru yok zihninde. Çünkü şu an sonsuz ve cevapsız soruya ne gerek var. Rüyamda görsem şaşırırdım ama şimdi her şey olması gerektiği gibi.

Basamakları nasıl çıktım ben? Sen ne ara kuruldun karşıma? Tüm bunlar ne zaman oldu diye sorsalar yarın, nasıl anlatacağım? Yarın gelecek mi? Yarın, gelecek mi?

Ne dün, ne yarın, ne de bugün...

Bu zamansız anda sen ve ben birlikteyiz.
Sen ve beniz ama ne sen ne de beniz.
Biz dahi değiliz, tekiz.
Birbirine bakan iki suret, tek ruh.
Sormadan biliyor, aramadan buluyoruz.

Buldum.
Beni sen yaptın, seni ben yaptım.
Sen yoktun bu sırada.
Ben hiç olmadım.

Buraya tek geldim, buradan tek ayrılıyorum.
Buraya bir geldim, buradan bir gidiyorum.

Ama gidiyorum.
Ben, gidiyorum.

Nu Man O To