anketler ve ödev duaları

~ irigitte fardot , 12/24/2009 4:25 ÖÖ

İki aydır ODTÜ Avrupa Çalışmaları Merkezi'nin Avrupa Birliği destekli olarak yürüttüğü Avrupa'ya Bakış anketinin uygulanmasında görevliyim. Projenin İstanbul ayağını bir hocam ve bir arkadaşım ile yürütüyoruz. Meselenin iş kısmını bir kenara bırakırsam her bir görüşme ayrı bir deneyim. Görüştüğüm kişilerin verdikleri cevapları, politik görüşlerini vs. paylaşamam tabii ama tüm bu insanların tavırları ve soruları cevaplarken yaptıkları yorumlar o kadar antika ki. Ne zaman ne ile karşılaşacağımı hiç kestiremiyorum. Önceden anket yapacağım kişi hakkında bilgi ediniyorum ve "Aşağı yukarı şöyle cevaplar alırım" diyorum, peşinden öyle bir görüşme yapıyoruz ki tahminimle ilgisi bile olmayan sonuçlar çıkıyor.

Bir de anket harici esprileşmeler var, tam kayıtlık şeyler. Üniversite idarecileri (çoğunlukla rektörler) ve sanayi kuruluşlarından yetkililerle görüşüyorum genelde. İTÜ rektörü ile görüşmem Karadeniz fıkrası tadındaydı. Diğer anketlerim görece ciddiydi ancak hepsinde bir "eğlenceli bölüm" söz konusuydu. Son olarak randevu saat 10'da olduğu için beni "Siz 10 hastası mısınız?" diye karşılayan Boğaziçi Üniv. rektörü ile görüştüm. Marxvari sakalları, göbeği ve elinde ikide bir sönen pürosu ile rektör olmak için gerekenler listesindeki her bir maddeyi işaretlemişti. Anketi hiç beğenmese de, her soruyu eleştirip sürekli yorum yapsa da, asla göstermememi tembihledikleri kağıtlara bakmak istese de çok iyi bir görüşmeydi. En zorlarından biriydi ama rahattım çünkü samimi ve çok espriliydi.

Kaydımı konu ile alakasız olan, son 2 gündür yatmadan önce okuduğum bir dua ile bitirmek isterim:

Sevgili evren,
Lütfen Eurasia ödevimi bir faciaya dönüşmekten koru. Uykumda rüyama ak sakallı dedeler (mümkünse Lev Gumilev'ler, Aleksandr Dugin'ler filan) sok. Tertemiz, masmantıklı en az 7 sayfada anlatılabilecek argümanlarla uyanayım. Öyle bir aydınlat ki beni Eurasianism'e yeni bir bakış açısı getirecek kadar ileri gideyim. Varsın KGB peşime düşsün, yeter ki peypırımdan yüksek bir not alayım.

(bkz: "önce tedbir sonra tevekkül"ün ihlali)

Ela gözlerinde menevişler var

~ irigitte fardot , 12/15/2009 4:56 ÖS

Bana Şerâfettin Aydınlık'ın güftesini yazdığı, Alâeddin Yavaşça'nın bestelediği "Geçmesin Günümüz" adlı Kûrdîli hicazkâr şarkıyı bulana veya getirene (herhangi bir yorumcudan) 100 bin lira veriyorum. YouTube videosu değil, mp3'tür aradığım. YouTube videolarını mp3'e çeviren programları/web siteleri de kullanmak istemiyorum. Eli yüzü düzgün bir kayıt arıyorum. Teşekkür eder, Yesari Asım Ersoy gibi 'aşklar' dilerim.

~ irigitte fardot , 11/20/2009 7:08 ÖÖ

Canım çıkıyor bu aralar. E-10'da ve metrobüste Fuzzle oynamak, ne yaparsam yapayım müziği hep açık ve fonda tutmak, gazete okumak ve arada bir tatlı yemek dışında güzel şeyler yapamıyorum kendim için. Olsun.

mi?

~ irigitte fardot , 10/13/2009 2:02 ÖS

"iyi günde ve kötü günde,

sahiplenmeden,
koşulsuz,
nedensiz,
beklentisiz,
değiştirmeden,
ehlileştirmeden,
hatta kendine rağmen insan sevebilir mi birini?"

Haberin var mı?

~ irigitte fardot , 10/09/2009 8:51 ÖÖ

+ Polis Taksim Meydanı’nda yapılan IMF ve Dünya Bankası protestosunda yakaladığı göstericileri coplarla dövdü, vatandaşlar da sopalarla polise yardım etti.

+ IMF başkan Strauss-Khan 2010'da işsizliğin artacağını, düşük gelirli ülkelerde huzursuzluk ve savaşın dahi görülebileceğini söyledi.

+ Dünya Bankası başkanı Zoellick "Gelecek yıl 90 milyon insan aşırı yoksullukla boğuşacak, 59 milyon kişi işsiz kalacak, milyonlarca kız okula gidemeyecek, çocuklar kötü beslenecek." dedi.

+ IMF ve Dünya Bankası toplantılarına katılan büyükbaşlar için YouTube yasağı 2 günlüğüne kaldırıldı.

+ Yunanistan'daki seçimi kazanan sosyalist parti lideri Papandreu kabinesinin yarısını kadınlardan kuracağını açıkladı.

+ UNDP'nin (BM Kalkınma Programı) raporuna göre Türkiye, kadınların toplumsal hayata aktif katılımını ölçen endekste 109 ülke içinde 101'inci sırada ve bu konuda Uganda, Nikaraguay, Kamboçya gibi ülkeler TR'den önde. (Endeks-1@Radikal)

+ Yine aynı rapora göre Türkiye İnsani Yoksulluk Endeksi’nde de 135 ülke içinde 40’ncı. Yoksulluğu kapsamlı göstergelerle ölçen endekse göre Türkiye okur-yazar olmayan yetişkinlerin genel nüfusa oranında 77’nci; iyileştirilmiş bir su kaynağına erişemeyen insanların oranı sıralamasında da 3'üncü ve Ekvador, Bahreyn gibi ülkelerin gerisinde. (Endeks-2@Radikal)

+ Hayvan otlatırken bomba ile havaya uçan 6. sınıf öğrencisi Ceylan Önkol'un parçalanan ciğerlerini eteğine koyup karakola taşıyan anne Saliha Önkol ve ağabey Rıfat Önkol can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle olay yerine uğramayan savcı, doktor ve kolluk güçlerine tepki gösterdi, "Biz ikinci sınıf vatandaş mıyız? Kürt kızı olduğu için mi değeri yoktur Ceylan'ın?" diye sordu.

+ RTE, Aydın Doğan'a Al Capone benzetmesi yaparken Baykal da Gül'ü Damat Ferit'e benzetti. Bülent Arınç ise demokratik açılım konusunda RTE'ye övgüler yağdırarak "Önceki 15 başbakan tembel ev kızları gibi süprüntüyü halının altına süpürdü" dedi.

+ 2 yıl önce yasal bir dergiyi satarken polis kurşunuyla felç kalan 17 yaşındaki F.G.'nin davasında kullanılacak polis telsiz kayıtları silindi, kendisinin kanıt niteliğindeki kanlı t-shirtü 'kaybedildi'.

+ Birkaç gün önce İstanbul'da üniversiteli bir genç, parkta arkadaşlarıyla gitar çalıp içki içtiği için 8 polis tarafından tekmelenerek hastanelik edildi, beyin kanaması geçirdi. Ve doktor bacağı da kırılan gence "Darp yoktur" raporu verdi.

+ Obama'ya Nobel Barış Ödülü verildi.

bana old and wise'ı çal

~ irigitte fardot , 9/21/2009 12:19 ÖS

Belki dinlediğimde beynim umduğum gibi işler ve parmaklarımın ucunda toplanan kan boşa gitmez. Ellerim nöronlarımdan akan nehrin hızına yetişir.

Son Sardunyalar'ı dinleyip "bizi anlattığını düşünüp hislendim" demiştin; seni, beni, diğerlerini... Çanakkale'yi, çocukluğumuzu filan. Sırf uzaktasın diye bi sürü şarkıyı bize benzetiyorum lan eşşek. Özledik haliyle. Seninle bikaç ay içinde görüşücez. Ama gidenler de var:

and to those I left behind, I wanted you to know
you've always shared my deepest thoughts
you follow where I go
you've always shared my darkest hours
I'll miss you when I go

Yaptıklarımız, söylediklerimiz, paylaştıklarımız hep orada. Havada asılılar, görmüyor musun, duymuyor musun? Seninle gelecekler hafızan izin verdiğince.

and someday in the mist of time
when they ask you if you knew me
remember that you were a friend of mine

Canımsınız arkadaşlarım.

Rastgele nefret ediyorum hepinizden

~ irigitte fardot , 9/11/2009 12:46 ÖS

Bi paragrafta 300 posta: 1) Efe Fatih Terimoviç ve onun fino efesi Emre Bellözöğlü, ikiniz de o kadar sinirime dokunuyosunuz ki anlatamam. 2) Sen, sel sonrası pis ellerini insanların eşyalarına uzatan, "Nasıl yaparsınız?" diye soran muhabire "Oruç tutmadıkları için onları sel aldı" diyen mahlukat, senden ölesiye tiksiniyorum. Cübbeli Ahmet'le kanka olun, cahil cühelaların yalağına akıttığınız pis sudan beslenen yöneticilerin her felakette söyleyecek sözü, halkın arasına çıkacak yüzü olsun. "Efendim bu doğal afet!" Çok doğal afet. O biçim doğal afet ki paso yağmurlu olan Hollanda'ya hiç uğramıyor. Koca İstanbul'u rant uğruna ne hale soktunuz arsızlar. Yapın yapın, 3 yetmez 5 köprü yapın. 3) Ve sen Kenan Evren, üzülme seni asmıyor, besliyoruz be anam. Ama sakla kendini sağlam bi rövanş için... Ah, unutmamayı kendim de becerebilsem utanmadan unutma halkım diyebilsem. 29 yıl!

for whom the bell tolls

~ irigitte fardot , 7/27/2009 4:42 ÖÖ

Bırak her şey daha iyi olmasın irem, ne gerek var ki harbiden? Nedir bu bağlılık amacı senin içini oyup kendi içiyle doldurmak olana? O seni 'beğenmiyor'. Yaftayı sana kendi yapıştırıp 'hoho, yazana bak' diye dalga geçiyor. 'Değiştin' diyor, değiştirmekten özenle kaçtığı mutsuz sesiyle. Bi anda değiştim, garip bi canlıya döndüm ben. Ne desen nafile, 'öyle' diye diretiyor. Seni senden iyi biliyor. Ve herkes salak, her şey bok, insanlar çok çok çok... Dayanamıyor. 

Ben bugün,

~ irigitte fardot , 7/20/2009 9:13 ÖÖ

Hapiste ağız içi kanseri ve sarılık hastalıklarına yakalanan, ilgili kanuna göre (iyileşirse tekrar geri dönmek üzere) tahliye edilmesi gerekirken sahte raporlarla hastaneden hücresine geri gönderilen politik suçlu Güler Zere'nin özgür bırakılmasını talep eden kampanyayı destekliyorum. Zere çaresizce ölümü beklerken ben yalnızca ülkemin kendi insanını "bu vatandaş", "bu değil" der gibi ayırıp kayırmamasını, hukukun işlerliğinin önündeki engellerin (kişi/şey) her türlü bedelin göze alınarak kaldırılmasını, adaletin nüfuzlu (ve ekseriyetle darbeci) paşalarımız haricindeki vatandaş için de yerini bulmasını dileyebiliyorum. Ne acı.

edit: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aralarında hükümlü Güler Zere'nin de bulunduğu 4 kişinin kalan cezalarını kaldırdı. Aman zahmet oldu ağam paşam! (6 Kasım '09 @ Radikal)

~ irigitte fardot , 5/12/2009 4:27 ÖÖ

paris'in helen'i öptüğü şehirdeyim. 
ilk öpen helen de olabilir tabii.

Positive Discrimination for Women in Politics

~ irigitte fardot , 5/04/2009 1:24 ÖÖ

Irem Hacialioglu
Murray State University
Writing for Social Sciences
Poisiton Paper - April 2009

Running head: WOMEN’S QUOTA

Positive Discrimination for Women in Politics


The Issue

While social and economic position of women has improved in many countries over years, and female enrollment in higher education and labor force participation has risen, women empowerment in elected office is still far behind. Majority of the women in the world today are still suffering from not being able to be represented equally as men, in the decision-making mechanisms of all kinds. Particularly in politics, women’s representation is very low since statistics (Inter-Parliamentary Union, Women in National Parliaments, 2005) show that eight and a half out of ten members of national parliaments worldwide are men.

This issue brings out the problematic side about how values like human rights, democracy and equality are practiced. If women in the world today constitute the half of the population and still cannot get a chance to be equally represented as men in politics, then democracy and equality become ‘so called’. This also leads to the suspension of the ‘common good’. This problem can only be solved by implementing quotas – in other words, positive discrimination, favoring women. The implementation should last to some extent and should be restricted in time. Whenever the goal of using quotas is reached, namely when the women are finally represented equally as men, it should be called off to avoid any further inequalities from occuring.


Why and How to Increase Women’s Representation?

There are several reasons why an extra effort is vital to help increase the representation of women in politics. First of all, it is essential for the practice of an effective democracy. By definition, democracy requires countries with democratic administrations to treat every single individual equally; providing them equality of opportunity. Thus, a democratic country cannot afford to let one of the genders involve more in the decision-making, since participation in the management or in government is a human right according to the 21st Article of The Universal Declaration of Human Rights, adopted and proclaimed by the United Nations (UN) (1948).

Equal representation is also needed to improve the status of women. Without setting a gender approach into the decision-making process, countries cannot develop in terms of modernity. Because, it is parliament’s, government’s and any other public bodies’s task to decide on how the distribution of social opportunities to the different segments of the society should take place. Thus, it is very important to have women as well as men, in such mechanisms to make sure the distribution takes place more equally.

All of these taken into consideration, many countries in the world today are setting policies and taking actions towards the issue. Equal participation of women and men in public life and in politics is one of the cornerstones of the Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women (CEDAW), adopted by the United Nations (UN) in 1979 and is in force since 1981. Countries that signed the convention are bound to take measures to promote women’s participation in decision-making and leadership positions. Most of these countries adopted the quota system to stick to the convention. In 1995, the UN 4th World Conference on Women in Beijing, named “the Beijing Platform for Action”, renewed the pressure for the implementation of the provisions of CEDAW. Even the former UN Seceretary-General Kofi Annan stated that “Peace is inextricably linked to equality between women and men. Maintaining and promoting peace and security requires equal participation in decision-making.”

Soon, positive discrimination, namely setting quotas favoring women in politics became a joint resolution for most of the countries, both the ones that had taken part in CEDAW and the ones that had not. In sum, positive discrimination for women is regarded as a political action taken to better the opportunities of a disadvantageous group, in other words; a step taken to make sure every group starts the race at the same level.

Why Quota? Pros and Cons

Tan, Ecevit, Usur, and Acuner (2008), the authors of the publication named “Gender Inequality in Turkey: Problems, Priorities and Solution Overtures” argue that setting gender quotas is an intervention not to the decision of the voter, but to the process of determining the candidates. This argument is very just not only because it makes a rightful definition of the term but also it answers some of the questions of the opponents of quota system.

Academics and activists who oppose to the system hold that setting gender quotas is undemocratic because it prevents voters from deciding who is going to be elected and it encumbers the equality of opportunity. This point of view is a little biased and defective; because a recent research of Institute for Democracy and Electoral Assistance (IDEA) (2007) show that, in most of the existing election systems in the world today, candidates are determined beforehand, by the elector bodies of the political parties and presented to the people, afterwards; which means people elect their own candidate of choice, freely. Moreover, it is again proven by the same institute that, in countries which practice quota systems, setting quotas is a step taken towards to be more democratic as it actually paves the way to a society where equality of opportunity is practiced more – with the help of special measures.

Another opposed view argues that what important in politics is the individual qualifications and not the gender, therefore; politicians should not be elected just because they are women. This view lacks the fact that women are also as qualified as men, but their qualifications are often disregarded because they are seen as to be in the secondary roles in a society. Furthermore, quotas imply that a number of women together in a committee can minimize the stress experienced by the women in the society.

Another negative argument is that, introducing quotas may cause conflicts within the organization of political parties and may lead to a bigger conflict for the country. This argument can be altered with the answer, “Yes, but temporarily.” Opponents of gender quotas often neglect the fact that women have the right as citizens to equal representation and that experiences of women are needed in political life.


Conclusion

Based on this research, I came to realize that supporting quotas for women is like demanding intervention from the state – which is a little socialistic, in terms of distribution of services. On the contrary, opposing quotas for women is like a Social Darwinist kind of idea – which holds that the state should not intervene in anything and the society should be left on its own, so the fittest in the society can survive and everything can occur evolving by itself. As this ideology does not have many followers today and the modern states choose to regulate most areas (like the social services), if not all, it would not be improper to say that values like democracy and equality need extra effort to be thoroughly practiced.

Overall, most of the academics and their works on the issue show that using gender quotas is sine qua non on the way to a more democratic and equal representation. Their significant works prove this paper’s argument that the equality and democracy do not occur all by themselves, therefore taking positions and putting up measures is what there is to be done, strategically.


References

Ballington, Julie (2005). Introduction. In J. Ballington & A. Karam (Eds.), Women in Parliament: Beyond Numbers. A Revised Edition. Section 1. (pp. 23–30). Stockholm: Institute for Democracy and Electoral Assistance (IDEA).

Dahlerup, Drude (2005). Increasing Women’s Political Representation: New Trends in Gender Quotas. In In J. Ballington & A. Karam (Eds.), Women in Parliament: Beyond Numbers. A Revised Edition. Section 2. (pp. 141–153). Stockholm: Institute for Democracy and Electoral Assistance (IDEA).

(2007) Geçici Özel Önlem Politikası: Kota (Temporary Special Measure Policy: Quota). Kota El Kitabı (Quota Handbook). Istanbul: Publication of Women Candidates Association of Turkey (KA-DER).

Tan, M., Ecevit, Y., Usur, S. S. & Acuner, S. (2008). Turkiye’de Toplumsal Cinsiyet Esitsizligi: Sorunlar, Oncelikler ve Cozum Onerileri (Gender Inequality in Turkey: Problems, Priorities and Solution Overtures). Istanbul: Publication of Women Entrepreneurs Association of Turkey (KAGIDER).

Norris, Pippa (2000). Breaking the Barriers: Positive Discrimination Policies for Women. In Jyette Klausen and Charles S. Maier (Eds.), Has Liberalism Failed Women? Parity, Quotas and Political Representation: Assuring Equal Representation in Europe and the United States. Chapter 10. (pp. 89–110). New York: St. Martin’s Press.

Whittington, S. (2004). UN Goals for Gender Mainstreaming. Conference on Women and Post-War Reconstruction: Strategies for Implementation of Democracy Building Policies. Miami: Florida International University.

Yo!

~ irigitte fardot , 5/02/2009 9:39 ÖS

Şarkı Söyleyip Dans Edelim ve Sosyal Bilgiler derslerimde A+'ya doymuyorum ama Amerika'nın Avrupa Parlamentosu'ndaki komite sistemini neden uygulamaması gerektiği ile ilgili bikaç sağlam argüman yazıp bu gerizekalı policy brief projemi tamamlamazsam asıl derslerimden birinden kalmam işten bile değil. Okusun diye gönderdiniz, artist olup gelecek. I'm cool as the other side of your pillow.

kara pazartesi

~ irigitte fardot , 4/30/2009 2:28 ÖS

Ödevlerle başım dertte. Pazartesiye yetişmesi gereken öküz uzunluğunda 2 deli ödev var. Bu vücut, bu kafa böyle zulmü doğduğundan beri ilk kez görüyor. Hayatımda hiç son 4,5 ayda yaptığım kadar ödev yapmadım. Şimdi söyleyeceğim şey kesinlikle abartı, yanlış/eksik bilgi ya da bir manipülasyon içermiyor: Ödevsiz geçen tek günüm, quizsiz/testsiz geçen tek haftam olmadı.

Bugün Intl. Honors Day, All Campus Sing'deki dehşetengiz başarımız taçlandırılacak. Yarın da barbekü partisi yapıcaz. Mekan geniş, bilmeyenlere futbol oynamayı öğretmeyi planlıyorum. Soccer denmez, futbol denir demek istiyorum. Niyeyse futbol aşkım kabardı. Ayrıca İngiliz karşılaştırmalı politika hocası Galatasaray'ı çok beğendiğini söyledi ve "Galatasaray is big in Europe" dedi. :) "Peki Fenerbahçe?" dedim, yüzünü buruşturdu.

news feed

~ irigitte fardot , 4/28/2009 12:03 ÖÖ

+ Eski şarkılar dinliyorum yine. Nostaljik bir Fardot'yum. Şaşırıyorum kendime çünkü çok heyecanlanıyorum. Sonra B yüzünün sonuna saklanmış bir şarkı keşfediyorum en "ezbere biliyorum canım" dediğim albümde.

+ Son zamanlarda ödev yapmam gereken vakitlerde The Ellen DeGeneres Show'un yakın zamanlardaki bölümlerini izliyorum. Millete yaptığı şakaları filan. Eğlenceli.

+ Buradaki International Students Organization'ın sponsorluğunda hazırladığımız ultra geyik dans şovumuz, 51. Geleneksel (evet) Murray State University All Campus Sing'de, Independent kategorisinde birinci oldu, gururla bildiririm. Söylediğimiz şarkıları ve yaptığımız hareketleri ne sen sor ne ben söyliyim. Yalnız $300 kazandık. Lütfen.

+ Bir de mybrute.com var. Sabah akşam karakter yaratıp adam dövüyorum. Becerebiliyosa patakla popomu.

itiraflar bölüm 1

~ irigitte fardot , 4/19/2009 2:53 ÖÖ

merhaba. ben irem. 22 yaşındayım. 7 sene önce çok büyük bir britney dinleyicisiydim. utanmıyorum.  bana önden bi alicia keys verin, peşinden deep purple da dinlerim müslüm gürses de, daft punk da dinlerim selda bağcan da, chopin de dinlerim goran bregovic de, joe satriani de dinlerim amy winehouse da, zuhal olcay da dinlerim anjelika akbar da. eskiden "kulağıma güzel gelen her şeyi dinlerim" diyenlerle dalga geçerdim; şimdi kategorisizim. nitelik ve ruh halim belirliyor her şeyi.

not: klub karaoke'yi özledim.

Jazziza

~ irigitte fardot , 4/18/2009 12:14 ÖÖ

Flüt çalmak ister miyim diye sordular. E çalıyorum zaten evde, sayılmaz mı? Daha iyi çalmak, en güzel çalmak dediler. Olur, peki. Flüdüm kahverengi. Yaşım beş buçuk, altı. Bir sokak, iki sokak, üç sokak. Uzakmış. Anaokulumdan bile uzakmış. Ama öğrenirim yolu. Bu apartman mı? Anne dur, ben çalıcam zili.

Vay be, ne kadar kocaman bi adam! Gözlüklerine de gülesim geldi ama tutuyorum kendimi. Adı ne? Hatırladım, Yılmaz Öğretmen dedi ya annem evden çıkmadan önce. Yılmaz Öğretmen'in pantolon askıları var. Tatlı bir de sesi... Annem gidiyor. Karısı da. Flüdüm, ben ve Yılmaz Öğretmen, üçümüz kaldık.

Hıhı, aldık annemle, getirdim, defterim bu işte. Evet şaşırdım, gelmeden önce baktım, değişik bi defter, diğerleri gibi değil. Çünkü oralara nota mı yazıcaz? Peki. Do bir külah dondurma gibi mi? Tamam tekrarlarım, do re mi fa sol la si do! Biliyodum ki zaten. Aaa ama bunları bilmiyodum. Çok komik görünüyolar. Bunun neden içi boş? Anladım. Deneyelim. Huf. Bi daha deneyelim. Bastım. Basıyorum. Ordan kaldırıyorum parmağımı. Bakmadan denesek?

"Yılmaz Öğretmen seni çok beğenmiş, flüt yerine piyano çalsın diyor."

Olur. Zaten flüdün içi tükürük doluyo. Dayım iyi ki org mu almış bana o zaman.

*

Bir sene sürdü. Bayılarak gidip geldim tüm derslere. Yolu öğrendim. Notalarımı yazıyodum, çalışıyodum evde. "Bugün gitmesem?" yoktu, "çalışmadım, napıcam?" da... Büyük insan sıkıntıları yoktu işte. Öğretmenim çok iyiydi, çok da nazikti. Bana bir de şarkı yapmıştı, "İrem'in Şarkısı".

Sonra ilkokul başladı. Arkadaş sayısı arttı. Arkadaşlara bağlılık arttı. Hava kararana dek sokakta oynama isteği arttı. Toplar güzelleşti, basketbol keşfedildi, bisikletler yedek tekerleksiz daha havalıydı, saklanasım bulunasım her zamankinden çok geliyodu, yerden yüksektim, bi de tabii ali babanın saati kaçtı acccebaaa? 

"Anne, ben okuldan çıkınca oyun oynamak istiyorum, bütün arkadaşlarım sokağa çıkıyor ben derse gidiyorum!"

Sonra tuşlara basmak boş zaman aktivitesine döndü, yaşamıma notasız, kulaktan devam ettim. Bazen derse gitseydim neler olurdu diye düşünüyorum. Büyük yetenek filan değilim de Yılmaz Öğretmenim hep konservatuar derdi bana.

*

Aziza Mustafa Zadeh'in Past of Future'unu dinlerken hatırladım bunları. 'Keşke' demedim ama öyle çalmayı o kadar çok istedim ki. Gözlerimi kapattım. İrislerim içerde dans ediyodu. Müzik kulaklarımdan yukarıya çıkıyodu. Piyano kafamın içindeydi. Piyano zaten hep kafamın içindeydi.

Hep çok büyük bir piyano hayranı olucam. Parmakları tuşlarla sevişen piyano hayranlarının hayranı olucam. Yapamadım diye değil, onlar yaptı diye.

Çok güzel şeyler dinlerken hep mutluluktan ağlıycam.
Çok güzel şeyler dinlerken hep mutluluktan uçucam.

¿Cuál es la fecha de hoy?

~ irigitte fardot , 4/13/2009 11:59 ÖS

Bazen kanım önceden bi işaret fişeği çakmadan kaynamaya başlıyor. Aniden. "Noluyo ya noluyo!" diyene kadar kaynama gerçekleşiyor, soğuma başlıyor inanır mısınız? Füçudum ve içindekiler ne tatlılar.

Zaten Kütahya'dan geriye sayım başladı. Mutaassıplığını bir kenara bırakalım, hacılığı hocalığı ile işimiz yok herhalde, anısı var anısı.


Discrimination for Women in Politics araştırmamın üçüncü ayağı olan position paperımın koşusu başladı, hayırlısı olsun. Yarın kendisinin serrrt kopyasını asla haketmeyen eller tutacak, "hömm, homm, hümm, bak canım APA style uyarınca şuraya bi el atmamız gerekebilir" diyecek (eller konuşuyor). "Canım canım" diyeceğim, "seninkinde de çok pis mantık hatası var, al bunu baştan yaz" diye de ekler miyim? Niye agresifim şu an aceba? Alt tarafı bir peer review, alt tarafı çeviremedim, alt tarafı balık çevirsin.

Bisikletim var. Çok güzel. Çok güzel bir bisikletim var. Bordo. O kadar güzel ki bu güzelliği başına iş bile açabilir. Ama içim gider, bişi olmasın. Benim değil zaten, dönerken geri vericem. Çok güzel bir bisikletim var. Kilidi bile var.

Es el catorce de abril.

12. dalgaymış

~ irigitte fardot 2:32 ÖS

13 Nisan 2009. Gelen yeni dalga ile birbirinden değerli onlarca akademisyen ve aktivist gözaltına alındı. Evler talan edildi, yazılar, kitaplar birer kopyası dahi alınmadan genel merkezlere kaçırıldı. ÇYDD'nin burs verdiği öğrencilerin bilgilerini tuttuğu kayıtlar da aynı muameleyi gördü. Binlerce ihtiyaç sahibinin bir ay burs alamaması pahasına 'devlet düşmanı darbecilerin' über-tehlikeli planları ele geçirildi. Yıllardır hem kendi kanseri hem de ülkenin kanseriyle uğraşan Türkan Saylan'ı bile rahat bırakmadılar.

Günü de özenle seçmişler, GS-FB derbisinin olduğu gecenin sabahı. Ülkemden sıkılıyorum. Adalet için bu denli adaletsiz davrananları düşündükçe içim sıkışıyor.

Dalgakıran gerek.

koşarken

~ irigitte fardot , 4/04/2009 2:27 ÖS


Acele ediyosunuz farkındayım ama ben soğukkanlı ve sakin biriyim, şanslısınız. İçiniz rahat olsun; ileride fotoğraf çekmecesini açıp akrabaya, misafire göstermek isteyeceğiniz bir poz veriyorum. Üstümü başımı düzeltmeye vakit kalmadı diye üzülmesene annem. Şimdi ben sözünü etmesem kim bakıcak o gömleğin yakasına, sağına soluna? Ya da kim "Ay saçı da dağınıkmış" der ki? İyiyim işte. Hiç fena değilim.

Tamam. Hazırım, hadi geçelim kapıdan.

Gonzales'in Maceraları XVII.

~ irigitte fardot , 3/24/2009 5:14 ÖS

Yerler, gökler ve her gün öpüp başıma koyduğum flex dollars dolu MSU kimliğim şahidim olsun ki beşinci Oscar'ımı almış gibi gururluyum. Öyle bir huzur, öyle bir mutluluk var içimde. Çünkü:

Florida'ya giderken hız sınırı 65 mil olan yoldan 85 ile geçip radara yakalandım. Peşime polis takıldı. Aynen filmlerdeki gibiydi. Durdum. Yine filmler sağolsun, ne arabadan indim ne de kemerimi çözdüm, yoksa polis "Freeze!" diye bağırabilirdi. Kocaman, kızgın mı kızgın bi Afr0-Am0 abi indi arabadan, bizim arabaya yaklaştı. İçimden "kahrolası federaller!" dedim. Polis kaşları havada yargılayarak baktı gözlerimin içine. Ehliyet ve ruhsat istedi. Verdik. "Hacı 65'ten 85'le geçtin haberin var mı?" diye sordu. Cevap veremeden ID'yi aldı ve "Bi dakka" deyip arabasına döndü. Über komforlu kiralık arabamızda gergin bir bekleyiş başlamıştı. Arada birbirimize bakıp içimize içimize gülmeyi de ihmal etmedik. Keh ve de keh keh.

Sol aynadan ne yaptığını görmeye çalışıyodum. Bi anda bana bi "geeel geeel" işareti çaktı. Boğazımı temizleyip arabadan indim. Lacivert-siyah çizgili aracına vardığım vakit bir de ne göreyim, sevgili polis kucağındaki minik laptop'a benim tüm bilgilerimi girmiş, ha print etti ha edecek, cezayı ha kesti ha kesecek, $300 veyahut benzeri bir 3 basamaklı münasip bir yerimden ha çıktı ha çıkacak, amanın koca Spring Break burnumdan ha geldi ha gelecek. Öyle bir siçuasyon...

Her zaman olduğu gibi yanlış noktaya odaklandım. Amca soyadımı Haciaalioglu diye yazmıştı, "Dopraam orda tek a olacak" deyiverdim. Der demez "Aha şimdi sıçtın, Murray'deki ice storm'un 3 katı geliyor" gibi bir his oturdu içime. Böyle bir durumda yapılabilecek en gerizekalı şeyi yaptığımı farkettim. Utançtan üzüm üzüm olurkana sevgili polis yavaş ve nazik hareketlerle ikinci a'yı sildi ve kontrol için ehliyetimdeki bilgileri bana teker teker sordu. Vuuhuu! 

Artık susmalı ve dinlemeliydim. Tam tersini yaptım.

- Hacım neden hız yapıyosun?
- Hız limitini farketmedim. Değişiyor ya sürekli. İşte farkedemedim bir an.
- ...
- Zaten buradaki işaretlerle aram pek iyi değil. Ehliyetimden farkettiğiniz gibi buralı değilim. Exchange öğrencisiyim, Murray State'te okuyorum. Bu ilk ve son dönemim.
- ...
- Mayıs'ta dönücem.
- ...
- Şimdi de tatildeyiz.
- ....
- Gerçekten çok üzgünüm. Bir daha olmayacak. Kesinlikle dikkat edicem.
- ...
- ??
- Tamam hadi git.
- Hiiii, teşekkürler! Çok teşekkürler. Harbiden çok müteşekkirim, eprişiyet filan.
- ...
- Teşekkür teşekkür teşekkür..
- But slow it down!
- Ay vil! Teşekkür teşekkür teşekkür!!

Hala şaşkınım. Başarısız monoloğum beklenmedik bir zafer kazandırdı.

Yabancı kontenjanı?
German House'takilerin söylediği gibi "kız bonusu"?
Şans?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü için..

~ irigitte fardot , 3/08/2009 1:22 ÖÖ

Writing for Social Sciences dersine research hazırlıyorum. Konum "Positive Discrimination for Women in Politics" ve kotanın gereklililiğini (belli bir süre için, kısıtlanmış olarak) savunuyorum. Ara ara kendimi çürütesim de gelmiyor değil. Çünkü Alice Harikalar Diyarı'nda ('in a perfect world') ideal bulunanla uygulanması gereken birbirine ters düşebiliyor.,

Proposal yazıyordum, sonra bıraktım ve başka şeyler yazarken buldum kendimi. İki hafta olmuştur. Bir akarsu gibi akan düşünceleri sözcüklerle karşılamaya çalışırken çok özenli bir dil kullanamadım:

Kadınlara kotayı savunmak, bazı konularda devlet müdahalesini istemeye benziyor. Bu anlamda sosyal içerikli olduğu söylenebilir. Kotayı savunmayıp bunun eşitsizliğe neden olacağını, bu durumun kendi kendine evrimleşerek ortaya çıkması gerektiğini söylemek ise devletten hiçbir şeye karışmamasını talep etmek gibi. Bu tezin de yine bu anlamda, liberalizmi anımsattığı düşünülebilir. (Aynı tezin ilki gibi çok sosyal içerikli olduğu sonucuna da varabilirim hemen, bakış açısı her şeyi değiştiriyor. Her iki tarafa da katılıyorum ideal olarak. Pratikte her şey değişiyor sanırım.) Aynı noktalardan hareketle, eşitlik için bir süre eşitsizlik istemek sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemine katılmak sanki. Eşitliğin eşitsizlikle gelmeyeceğini söylemek de kökten eşitlikçilik belki? :D Ki insanın olduğu yerde, özellikle özel mülk kavramı ortaya çıktığından beri, yani m.ö. bin yıllar öncesinden söz ediyorum, böyle bir şey pek de mümkün görünmüyor.

Ödeve dönmem gerektiği gerçeği beni korkutmuş olmalı ki devamını getirmemişim. Farklı saflardaki iki kişinin diyaloğuyla harika bir şey olur bu konudan. Heyecanlanıyorum. Bazen çok fena skeptiğim allah beni kahretmesin ki.

Not: Bu yazdıklarımda, kadın ve politikaya olan ilgimde kocccaman bir Z.A. effect vardır; arz (ve itiraf) ederim.

los papeles

~ irigitte fardot , 3/03/2009 11:24 ÖS

Shivaree ile pelteleştikten sonra The Chemical Brothers ile ayıldım. Bu kardeşler ödeve birebir. İki şarkıda bir sayfa bitti. Mucize.

toilet talk

~ irigitte fardot 3:55 ÖS


Kitap eleştirisi ödevim yüzünden hem ruhsal hem fiziksel anlamda çok yorulmuştum, şu yazıyı okuyunca keyfim yerine geldi. Ben güldüm, siz de gülünüz. Kaldığım yurdun 6. katındaki 2 banyonun 2 tuvaletinde de soldaki kağıt asılı Şubat'ın başından beri. Sağ sütunda haftanın Funky Monkey ödülünü alan arkadaşı açıklamışlar. Hikaye şu:

This week's Funky Monkey goes to an incredibly insensitive, woman beating Michael Windle. Windle's girlfriend was lying on his bed while he was doing some corny dance, per usual. Well, being the loving girlfriend she is, she kindly informed him of the dork he was being. Windle then attempted to take off his pants and ended up also pulling down his shorts that were underneath. She began laughing at him and he jokingly threw his pants at her; unfortunately, he forgot his cell phone was in his pocket. His phone hits his girlfriend in the face and she was laughing so hard from the situation that she didn't react for several seconds. Once the pain set in, however, she started crying. After many apologies from Windle, she started laughing again.

1990

~ irigitte fardot , 2/26/2009 1:25 ÖÖ

Zuhal Olcay'ın ilk albümünü yıllar yıllar sonra tekrar dinleyip Çanakkale-İstanbul arasında seyreden kırmızı steyşın Ford'umuzun arka koltuğuna ışınlandım. Üzerimde bu etkiyi yapabilen iki albüm daha var: MFÖ - Geldiler ve Sezen Aksu - Gülümse. Pek çok şeyden daha heyecan verici bu. Annem ve babama birbirinden güzel yol kasetlerimiz için çok teşekkür ederim.

Paducah dialogues IX

~ irigitte fardot , 2/23/2009 11:45 ÖS

While listening to the ultimate crap song 'Untouched' by the ultimate crap twins 'The Veronicas' on the radio on the way to Paducah, Irem -amazed by the lyrics- asks Selen:

I: Have you ever felt untouched, Selencigim?
S: No.
I: No? But what would you do if you ever felt untouched, tatlım?
S: I'd immediately touch myself.
"WooHoo!" (The crowd goes wild. Even the driver starts clapping.)

and the Oscar for the Best Answer goes to Selen.

ayıptır

~ irigitte fardot , 2/22/2009 4:53 ÖS

Yeah if you ever happen to read this, the room above #608 @ Lizo, just stop playing 'Just Dance'. I once liked that song bitch. Bak saat 4'ten sonra müziğin sesini kapatır mısın da demiyorum, hiç olmazsa potpuri yap diyorum. Gaga'nın yeni şarkıları da var gel ben sana karışık kaset çekicem.

tag a baller

~ irigitte fardot , 2/18/2009 12:54 ÖS

Bugün bi çocuğun tshirtünün arkasında şunu okudum: "Basketball does not build a character, it reveals it." Sonra bütün o 'uzaktan atıyım ama tam atıyım'cı şutlarımı hatırladım. Tabii ki turnikede de şok edici derecede başarılıyım ama uzaktan gelip üçlük çizgisini birkaç adım geçtikten sonra şut atmayı daha çok severim. Bu karakterim hakkında ne diyor?

PS: Elizabeth College kız takımı onlara katılmamı teklif etti. Bi süre onur ve şeref duymaktan cevap veremedim. Sonra da "Sürekli antrenman yapacak kondüsyona sahip değilim, azcık da çekiniyorum. İzlemeye gelsem?" dedim.

hocam aaa

~ irigitte fardot , 2/04/2009 3:04 ÖÖ

Her dersin başında kendisinden beklenmeyecek çocuksu bi heyecanla iPod'unu açıp, hoparlöre bağlayarak Country müzik çalan ve çaldığı şeyi binbir söz oyunuyla dersle ilişkilendiren, pembe yanaklı, kır saçlı, papyonlu bir Amerikan tarihi profesörü var. Görsen bayılırsın. Devamlı quiz yapmasa ben de severdim.

Karşılaştırmalı politikayı İngiliz futbol takımlarıyla özdeşleştirerek anlatan bi bey var.

Social Problems dersinin aynı zamanda terapist olan profesörü de rap yaptı geçen gün. O hafta anlatacaklarını şarkı sözü gibi yazmış. Açtı müziği üstüne nefesi kesilene kadar söyledi. Derse hep eşofmanla geliyor, saçları mütemadiyen elektrikli, gözlüğünün üstünden bakıyor. 

Thick yerine dick diyip 15 dk gülen, henüz oda arkadaşımla kavga etmediğim için gidip kendisine onun arkasından konuştuğumu söyleyeceğini belirten nispeten sıkıcı hocalar da mevcut.

its ok

~ irigitte fardot , 1/31/2009 2:15 ÖS

Murray'ye Çarşamba günü son 26 yılın en büyük buz fırtınası geldi. Önceden haber geldiydi, önlem de alındı ama bu kadarı beklenmiyordu. Ağaçlar devrildi, elektrik telleri koptu, sular kesildi. Oda arkadaşımın "hiçbi şey için tatil olmaz" dediği okul tatil oldu.

Mamazonta hk.: Reloaded

~ irigitte fardot , 1/26/2009 9:03 ÖS

Anne diye çağırdığım yüce varlık, aşağıdaki şartlar (hep bir arada) sağlandığında defterden koparılmış kağıtlar veya ilaç firmalarının verdiği post-itleri kullanarak not yazar bana:

+ aynı evdeysek
+ bana söylemek istediği bi şey varsa
+ uyuyorsam


Dükkana gitmesi gerektiğinden uyanmamı bekleyemez. Telefon açmaya da üşenir. Anında görüntücüdür, not yazar. Bi gün aşağıdakini de yazdı:

~ "Günaydın sevgilim [
m.b.f.*: 'sevgilim' yeni çıktı, concon bi ana değildir]. Tencerede tavuk var. Vitaminini al. Baban aramanı istiyor. Tuvalet kağıdını çok kullanma. Ormanları düşün. Seni seviyorum."

...
__________________________

Bir kabak hatırlatması daha okudunuz.


Mamazonta hk.

~ irigitte fardot , 1/19/2009 9:51 ÖS

Geçtiğimiz yaz interrail için sırt çantamı hazırlarken annemle aramızda geçen, içinde ders alınacak pek çok mühim şey barındıran, annemi daha iyi tanımamı sağlamış tüyler ürpetici diyalog:

- Anne yağmurluk da almalı mıyım?
- Alma yer tutar.
- Ya yağmur yağarsa?
- Kapalı alana girersiniz.
- Ya yürüyor olursak, etrafta kapalı alan filan yoksa?
- Yaz yağmurudur, çabuk geçer.
- Şiddetlenirse, sırılsıklam olursam?

(takriben 10 saniye süren sessizlik)

- Kate*ler napıyo?
- ..???
- Islanıyo, kuruyo!

*Kate Austen (Evangeline Lilly), LOST 

MSU 01

~ irigitte fardot 3:25 ÖS

Tüm servetimi kitaplara yatırdım. Fotokopi, sahte kopya, ya da başka şeyler kabul etmiyolar, haklılar. Her şey orijinal olmak zorunda. Orijinaller de öküz parasında.


Hiçbi şey yazamıyorum, yani kayda değer.

Saat 3:45 oldu. Bugün Martin Luther King günü, ders yok. Geç uyandım. HIS 222 kodlu American Experience since 1865 dersi için hazırlamam gereken book review'e kitap seçtim. Adı, The Home Front and Beyond: American Women in the 1940s.

Güleryüzlü, düşünceli ve yardımsever oda arkadaşım saçlarıyla uğraşıyor.