Yapay gündem
~ irigitte fardot , 3/02/2008 2:49 ÖS
İrem Hacıalioğlu
Şubat 2008, vesaIRe
Şubat 2008, vesaIRe
Mart 2008, Radikal Genç
Uzun bir aradan sonra AKP – MHP işbirliği ile yeniden gündeme gelen, basının her kanalıyla istisnasız her gün karşımıza çıkan 'türban' tartışmaları, akademisyenleri, iş dünyasını, yazarları ve vatandaşları uzun süre oyaladı. Türban, herkesin hakkında bir şeyler söylemesi gerektiğini hissettiği bir konuya dönüştürüldü. Uzatıldı, abartıldı. Durum, konu sıkıntısı çeken köşe yazarlarının ve televizyon programcılarının işine yaradı. Başka kimin işine yaradı dersiniz?
AKP hükümeti uzunca bir süredir mecliste gizli oturumlarla görüşülen yasa tasarıları ile uğraşıyor, yeni kararlar alıyor, bunları uygulamaya koyuyor. Basına ufak sütunlarla yansıyan bu haberler kaçımızın dikkatini çekti? Türbana ayrılan sayfaların onda biri kadar bile sözü edilmeyen bu konular neler?
Örtülü Af
8 Şubat 2008’de, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231. maddesi ve İnfaz Kanunu’nun 98-101’inci maddelerini değiştiren “Temel Ceza Yasalarına Uyum Amacıyla Çeşitli Yasalarda ve Diğer Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5728 Sayılı Yasa” yürürlüğe girdi. Bu değişikliklerle “2 yıldan az hapis cezası alan ve 2 yıldan az hapis istemiyle yargılanan” hükümlü, tutuklu ve sanıklara, hükmün açıklanmasının ertelenmesi olanağı, diğer bir deyişle 'örtülü af' getirildi.
Düzenlemenin, ruhsatsız silah bulundurmak, adam yaralamak, görevi kötüye kullanmak, haksız çıkar sağlamak, hırsızlık, elle-dille cinsel tacizde bulunmak ve kaçak elektrik kullanmak gibi suçlardan hüküm giyenleri, tutuklananları ya da yargılanmakta olanları serbest bırakmaya yönelik olduğu belirtildi. Ancak yasanın en çok ihya ettiği kesim kaçak elektrik kullananlar; çünkü Adalet Bakanlığı’nın ‘af’ olmadığı konusunda ısrar ettiği yasadan 708 bin abone faydalanacak!
Bu konuda, basının dikkat çekmediği nokta şuydu: Başbakan Erdoğan, Aralık 2007’de partisinin Haydarpaşa Lisesi’nde düzenlediği bayramlaşma toplantısında yaptığı konuşmada, “Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yüzde 65 oranında, elektrik kaçağı olduğunu” belirtmiş, “Türkiye'nin hırsızlardan temizlenmesi için hırsızlığa tanık olanların ihbar etmesini”¹ istemişti. Şubat ayında, daha önce söylediklerinin tamamen zıttını yansıtan ani bir af kararının alınmasının ardında yerel seçimlerin yaklaştığı gerçeği olabilir mi, ne dersiniz? “İktidar partisi erzak ve kömür yardımını, bir üst boyuta taşıyarak elinde olmayan belediyeleri ‘özgürlük’ karşılığı satın mı almaya çalışıyor?” diye sorsak, çok mu kötü niyetli oluruz? “Benim partimin birimleri içinde hırsızlar yer alamaz!” diyen bir başbakan, aynı partide hırsızlara özgürlük veren vekillerin bulunmasını nasıl dert etmez? Oy uğruna adaletin aksamasına göz yuman bir hükümet nasıl olur da hala idealinin ‘sosyal hukuk devleti’ olduğunu iddia edebilir?
Naylon faturalar, emekli maaşları
Sözü edilmeyen bir diğer gelişme ise Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile ilgiliydi. Meclise sevkedilen bir vergi affı tasarısı ile vergi borçlularına uzlaşma fırsatı sunulduğunu ve kiminle, ne şekilde, nasıl uzlaşılacağı konularındaki kararların Uzlaşma Komisyonu’ndan alınıp tamamen Unakıtan’a verildiğini, bakanın adeta bir ‘süper yetki’ ile donatılmak istendiğini, ancak son anda CHP ve MHP’nin müdahalesiyle bundan vazgeçildiğini biliyor muydunuz? Naylon fatura düzenleyenlere af getirmesi planlanan tasarının, kendi hakkında da açılmış bir naylon fatura davası bulunan, ancak dokunulmazlık fezlekesi olduğu için yargılanamayan bir bakana, şeffaflıktan oldukça uzak böylesi bir yetki verilmeye çalışılması doğru mudur?
Mecliste görüşülen, “5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu”’ndaki ‘Güncelleme Katsayısı’nda değişiklik yapıldığını, kanunun meclisten geçmesi halinde emekli maaşlarının en az yüzde 25 oranında düşeceğini ve bugün 800 YTL olan emekli maaşının 600 YTL olacağını biliyor muydunuz? Aradaki 200 YTL, genel seçimler ve belediye seçimleri öncesinde dağıtılan erzaklarla karşılanır mı dersiniz?
“Az laf çok iş” mi, iktidar gösterisi mi?
Peki, eski meclis başkanı Bülent Arınç’ın meclise sunduğu yeni yasa teklifinde, muhalefet vekillerinin yasa tasarı ve teklifleri hakkındaki konuşmalarının süresinin kısaltılmasını önerdiğini duydunuz mu? Teklifin yasalaşması halinde, masum bir “Az laf, çok iş” mottosu mudur uygulamaya geçecek olan, yoksa çoksesliliğe, eşit temsil hakkında, kısaca demokrasiye darbe mi vurulmuş olur?
Son günlerde epey asabi olduğunu gözlemlediğimiz, yer ve zamanı umursamaksızın yaptığı sert ve ‘ya hep ya hiç’ tarzındaki konuşmalarıyla dikkat çeken, eleştirilere tahammülü olmayan başbakanın, birçok konuyu partisinin yetkili kurullarında tartışmaya açmadan gündeme getirmesine ne diyorsunuz? Örneğin, vekillerin türban konusunun gündeme getirileceğini, başbakanın İspanya’da yaptığı meşhur ‘velev ki’ sözleriyle öğrendiğini biliyor muydunuz? Bu saptamaya bir başka kanıt da ekomomiden sorumlu eski başbakan yardımcısı Abdüllatif Şener’in bir önceki dönem IMF ile yapılan stand-by anlaşmasının toplantı gündemine taşınmadığı ve kendisinin haberi olmadan imzalandığı yönündeki sözleri. Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması ile ilgili kararın da Acil Eylem Planı’nda bulunmadığını belirten Şener, karar için “Planda yok ama gündemin temel maddesi haline dönüşüyor.” diyor! Erdoğan tek adamlığa mı soyunuyor, yoksa biz yönetim şeklimizi yanlış mı biliyoruz?
*
En az türban kadar önemli bu gelişmeler, yapay gündem maddeleriyle kamufle ediliyor. Basın mensuplarının daha bağımsız olmaya cesaret ettiği, hükümetin ise sözleriyle uygulamalarının bir olduğu günler umarız çok uzakta değildir.
Uzun bir aradan sonra AKP – MHP işbirliği ile yeniden gündeme gelen, basının her kanalıyla istisnasız her gün karşımıza çıkan 'türban' tartışmaları, akademisyenleri, iş dünyasını, yazarları ve vatandaşları uzun süre oyaladı. Türban, herkesin hakkında bir şeyler söylemesi gerektiğini hissettiği bir konuya dönüştürüldü. Uzatıldı, abartıldı. Durum, konu sıkıntısı çeken köşe yazarlarının ve televizyon programcılarının işine yaradı. Başka kimin işine yaradı dersiniz?
AKP hükümeti uzunca bir süredir mecliste gizli oturumlarla görüşülen yasa tasarıları ile uğraşıyor, yeni kararlar alıyor, bunları uygulamaya koyuyor. Basına ufak sütunlarla yansıyan bu haberler kaçımızın dikkatini çekti? Türbana ayrılan sayfaların onda biri kadar bile sözü edilmeyen bu konular neler?
Örtülü Af
8 Şubat 2008’de, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231. maddesi ve İnfaz Kanunu’nun 98-101’inci maddelerini değiştiren “Temel Ceza Yasalarına Uyum Amacıyla Çeşitli Yasalarda ve Diğer Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5728 Sayılı Yasa” yürürlüğe girdi. Bu değişikliklerle “2 yıldan az hapis cezası alan ve 2 yıldan az hapis istemiyle yargılanan” hükümlü, tutuklu ve sanıklara, hükmün açıklanmasının ertelenmesi olanağı, diğer bir deyişle 'örtülü af' getirildi.
Düzenlemenin, ruhsatsız silah bulundurmak, adam yaralamak, görevi kötüye kullanmak, haksız çıkar sağlamak, hırsızlık, elle-dille cinsel tacizde bulunmak ve kaçak elektrik kullanmak gibi suçlardan hüküm giyenleri, tutuklananları ya da yargılanmakta olanları serbest bırakmaya yönelik olduğu belirtildi. Ancak yasanın en çok ihya ettiği kesim kaçak elektrik kullananlar; çünkü Adalet Bakanlığı’nın ‘af’ olmadığı konusunda ısrar ettiği yasadan 708 bin abone faydalanacak!
Bu konuda, basının dikkat çekmediği nokta şuydu: Başbakan Erdoğan, Aralık 2007’de partisinin Haydarpaşa Lisesi’nde düzenlediği bayramlaşma toplantısında yaptığı konuşmada, “Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yüzde 65 oranında, elektrik kaçağı olduğunu” belirtmiş, “Türkiye'nin hırsızlardan temizlenmesi için hırsızlığa tanık olanların ihbar etmesini”¹ istemişti. Şubat ayında, daha önce söylediklerinin tamamen zıttını yansıtan ani bir af kararının alınmasının ardında yerel seçimlerin yaklaştığı gerçeği olabilir mi, ne dersiniz? “İktidar partisi erzak ve kömür yardımını, bir üst boyuta taşıyarak elinde olmayan belediyeleri ‘özgürlük’ karşılığı satın mı almaya çalışıyor?” diye sorsak, çok mu kötü niyetli oluruz? “Benim partimin birimleri içinde hırsızlar yer alamaz!” diyen bir başbakan, aynı partide hırsızlara özgürlük veren vekillerin bulunmasını nasıl dert etmez? Oy uğruna adaletin aksamasına göz yuman bir hükümet nasıl olur da hala idealinin ‘sosyal hukuk devleti’ olduğunu iddia edebilir?
Naylon faturalar, emekli maaşları
Sözü edilmeyen bir diğer gelişme ise Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile ilgiliydi. Meclise sevkedilen bir vergi affı tasarısı ile vergi borçlularına uzlaşma fırsatı sunulduğunu ve kiminle, ne şekilde, nasıl uzlaşılacağı konularındaki kararların Uzlaşma Komisyonu’ndan alınıp tamamen Unakıtan’a verildiğini, bakanın adeta bir ‘süper yetki’ ile donatılmak istendiğini, ancak son anda CHP ve MHP’nin müdahalesiyle bundan vazgeçildiğini biliyor muydunuz? Naylon fatura düzenleyenlere af getirmesi planlanan tasarının, kendi hakkında da açılmış bir naylon fatura davası bulunan, ancak dokunulmazlık fezlekesi olduğu için yargılanamayan bir bakana, şeffaflıktan oldukça uzak böylesi bir yetki verilmeye çalışılması doğru mudur?
Mecliste görüşülen, “5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu”’ndaki ‘Güncelleme Katsayısı’nda değişiklik yapıldığını, kanunun meclisten geçmesi halinde emekli maaşlarının en az yüzde 25 oranında düşeceğini ve bugün 800 YTL olan emekli maaşının 600 YTL olacağını biliyor muydunuz? Aradaki 200 YTL, genel seçimler ve belediye seçimleri öncesinde dağıtılan erzaklarla karşılanır mı dersiniz?
“Az laf çok iş” mi, iktidar gösterisi mi?
Peki, eski meclis başkanı Bülent Arınç’ın meclise sunduğu yeni yasa teklifinde, muhalefet vekillerinin yasa tasarı ve teklifleri hakkındaki konuşmalarının süresinin kısaltılmasını önerdiğini duydunuz mu? Teklifin yasalaşması halinde, masum bir “Az laf, çok iş” mottosu mudur uygulamaya geçecek olan, yoksa çoksesliliğe, eşit temsil hakkında, kısaca demokrasiye darbe mi vurulmuş olur?
Son günlerde epey asabi olduğunu gözlemlediğimiz, yer ve zamanı umursamaksızın yaptığı sert ve ‘ya hep ya hiç’ tarzındaki konuşmalarıyla dikkat çeken, eleştirilere tahammülü olmayan başbakanın, birçok konuyu partisinin yetkili kurullarında tartışmaya açmadan gündeme getirmesine ne diyorsunuz? Örneğin, vekillerin türban konusunun gündeme getirileceğini, başbakanın İspanya’da yaptığı meşhur ‘velev ki’ sözleriyle öğrendiğini biliyor muydunuz? Bu saptamaya bir başka kanıt da ekomomiden sorumlu eski başbakan yardımcısı Abdüllatif Şener’in bir önceki dönem IMF ile yapılan stand-by anlaşmasının toplantı gündemine taşınmadığı ve kendisinin haberi olmadan imzalandığı yönündeki sözleri. Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması ile ilgili kararın da Acil Eylem Planı’nda bulunmadığını belirten Şener, karar için “Planda yok ama gündemin temel maddesi haline dönüşüyor.” diyor! Erdoğan tek adamlığa mı soyunuyor, yoksa biz yönetim şeklimizi yanlış mı biliyoruz?
*
En az türban kadar önemli bu gelişmeler, yapay gündem maddeleriyle kamufle ediliyor. Basın mensuplarının daha bağımsız olmaya cesaret ettiği, hükümetin ise sözleriyle uygulamalarının bir olduğu günler umarız çok uzakta değildir.
_________________________________________
¹ www.basindabugun.com/index.php?sayfa=1392
¹ www.basindabugun.com/index.php?sayfa=1392