Çelişki
~ irigitte fardot , 3/02/2008 2:26 ÖS
İrem Hacıalioğlu
Kasım 2007, vesaIRe
Sayıca en çok kadın milletvekilini meclise taşımasıyla övünen iktidar partisi, kurduğu bakanlar kurulunda aynı istikrarı sürdürmedi. Başbakan’ın geçtiğimiz ay KA-DER Başkanı Hülya Gülbahar ile yaşadığı kota tartışması ise iktidar partisinin kadın erkek eşitliği ve kadının siyasete katılması konularındaki samimiyetini tekrar düşündürdü.
AKP’nin, 22 Temmuz 2007’de yapılan Genel Seçimler’den önce tanıttığı kadın milletvekili adayları, kadınların meclisteki sayısının artmasını dileyen herkes tarafından heyecanla karşılanmıştı. AKP haklı olarak gururlanıyor, vekil adaylarıyla övünüyordu. Parti, düzenlediği seçim kampanyalarında hem bu konuya değiniyor hem de kadınlar için yaptıkları yeniliklerden söz edip oy talep ediyordu. Peki söylenenlerin hepsi gerçeği yansıtıyor muydu?
Seçimlerden kısa bir süre önce gazetelerde tam sayfa olarak yayınlanan, başlığı “Önce İnsan, Önce Kadınlarımız” olan ilanda “Kadınlarımızın TBMM’de daha etkin temsil edilmesi için en fazla kadın milletvekili adayını biz gösterdik.” deniyordu. Oysa istatistikler (“Seçim Listelerinde Kadın Adayı Sayısı ve Oranları”, KA-DER) tam tersine işaret etmekteydi; AKP gösterdiği 62 kadın adayla (Tüm adayların yalnızca %11’i), partilerin kadın milletvekili aday sayılarının verildiği listede HYP, GP, DP, LDP, İP ve DEHAP’tan sonra geliyordu. Kampanyayı hazırlayanların bir an için “azlık-çokluk” kavramlarını karıştırdığını düşünelim ve bir sonraki maddeyi inceleyelim: “81 ilden birer kadın aday çıkaracağız.” Yine istatistiklere dönecek olursak AKP’nin 81 ilin yalnızca 34’ünden kadın aday gösterdiğini, bu adayların hiçbirinin ilk sırada olmadığını, ilk 3’e giren kadın aday sayısının ise 12 olduğunu görüyoruz. Yani bu kampanyayı hazırlayanlar ya matematikten anlamıyor ya da “Biz ne işimize geliyorsa onu söyleyelim, nasıl olsa kimse söylediklerimizle yaptıklarımızın tutup tutmadığını kontrol etmez.” deyip seçmeni aptal yerine koyuyor. Siz hangi varsayımı tercih ederdiniz?
Tüm bunların gözden kaçan küçük(!) birer hata olduğunu düşünerek diğer maddeleri de inceleyelim. Başbakan Erdoğan’ın bir fotoğrafına da yer veren ilanda başka bir madde ise şöyle: “Kadın-erkek eşitliği ve istihdamında önemli yasal düzenlemeler yaptık. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılıkla mücadele ettik.” İşte bu düzenlemelerin, bu mücadelenin gerçekten etkin bir biçimde yapıldığına inanmayı çok isterdim. Ancak İRİS Eşitlik Gözlem Grubu’nun Michigan Üniversitesi ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün katkılarıyla gerçekleştirdiği "Kamu Sektöründe Yönetici Kadınlar" araştırmasının sonuçlarına göre kamuda ve özel sektörde çalışan kadınların oranı yüzde 40’lardan yüzde 25’e düşmüş durumda. Ayrıca çalışan kadınlar bir yılda erkeklerin yıllık kazancının yalnızca yüzde 34.4’ünü kazanıyor ve işsiz genç nüfusun yüzde 88’ini kadınlar oluşturuyor. Yani AKP’nin kadınlara karşı her türlü ayrımcılıkla mücadele etme çabası yetersiz kalmışa benziyor, çünkü işverenler istihdam için erkekleri tercih ediyor. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun hazırladığı “Avrupa İstihdam Stratejisi ve İşgücü Piyasası Gelişmeleri” başlıklı araştırmaya göre ise Türkiye, yüzde 24,3 ile OECD ülkeleri içinde kadın istihdam oranının en düşük olduğu ülke durumunda bulunuyor.
AKP’nin ilanındaki bir başka madde ise “Aile içi şiddet, töre ve namus cinayetleri ile bilinçlendirme çalışmalarına öncelik verdik.” şeklinde. Oysa Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2006 yılı Ocak ve Eylül aylarında Türkiye geneli polis sorumluluk alanında meydana gelen şahsa ve mala karşı işlenen asayiş olaylarını baz alarak yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de her 31 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşanıyor. Kadın kuruluşlarının verileri de aile içi şiddet ve töre cinayetlerinin arttığı yönünde. Görülüyor ki yine bir tutarsızlık söz konusu.
Şimdi tüm bu verileri unutup TBMM’ye en çok kadın vekilini AKP’nin taşıdığı gerçeğinden hareket edelim. Evet, AKP’nin kadın aday sayısı diğer partilerin aday sayısından azdı, ama seçim zaferiyle doğru orantılı olarak en çok kadın milletvekili (29 vekil) bu partiden çıktı. TBMM’deki kadın sayısı bir önceki dönem 24 iken, yeni dönemde 50 oldu. Oran yüzde 10’un altında kalmış olsa da kadın milletvekili sayısının ikiye katlanması demokrasi adına bir başarıydı. Bu başarının, bakanlar kurulunda eskisinden çok kadına yer verilerek taçlandırılması gerekirdi. Ancak ne yazık ki Başbakan Erdoğan, kendisiyle birlikte yirmi beş kişiden oluşan bakanlar kurulunda, yalnızca bir kadın bakana yer vermeyi tercih etti – Nimet Çubukçu, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı. Sizce de bu durum, kadınların okumasına, istihdamına, siyasette aktif olarak görev almasına destek verdiğini söyleyen bir parti için samimiyetten oldukça uzak bir görüntü arz etmiyor mu?
Bu samimiyetsiz tabloya son noktayı ise Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz ay, yeni yasama yılının başlaması nedeniyle verilen resepsiyonda, kendisinden seçimlerde kadınlar için kota uygulamasına geçilmesini talep eden Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER) Başkanı Hülya Gülbahar ile yaşadığı tartışma koydu. “Ruanda’da bile kota uygulaması var!” diyerek kadınlara temsilde eşitlik sağlanmasını isteyen Gülbahar’a, “Ben kotayı eşitlik olarak görmüyorum. Zaten eşit katılım şu anda var, niye adil olmuyorsun? Sen kendin gidip kazanıp alamıyorsun... Kardeşim git, kazan, al. Kota uygulaması bütün dünyada yok. Başka yerlerde var diye anlatamazsın. ABD'de kota var mı? Fransa'da kota kaç? Sen Ruanda mı olmak istiyorsun, buyur Ruanda ol, bu kadar! Benim Kadın Kollarım bu konuda KADER'den çok daha samimi, bunu da bilin.” diye cevap verdi.
Başbakan’ın önemli bir kadın örgütünün başkanıyla ciddiyetten bu denli uzak bir üslupla konuşmasını bir kenara bırakalım (Ne de olsa alıştık!) ve Gülbahar’a sorduğu sorulara cevap arayalım. Başbakan bilmiyor olabilir ama en azından bizler araştırıp öğrenelim; Fransa ve Ruanda da dahil olmak üzere 98 ülkede kota uygulaması var. Uygulama bazı ülkelerde anayasal düzenleme ile bazı ülkelerde ise seçim kanunuyla düzenleniyor. Türkiye de ise böyle bir uygulama olmadığı için partiler bu düzenlemeye ‘isterlerse’ kendi tüzüklerinde yer veriyor. Ortaya da parlamentoda kadın katılımı konusunda dünyadaki 119 ülkenin içinde 114. sıraya yerleşen bir Türkiye çıkıyor.
Bize de AKP’nin söyledikleri ve yaptıkları arasındaki sayısız farkı bulmak düşüyor.
Kasım 2007, vesaIRe
Sayıca en çok kadın milletvekilini meclise taşımasıyla övünen iktidar partisi, kurduğu bakanlar kurulunda aynı istikrarı sürdürmedi. Başbakan’ın geçtiğimiz ay KA-DER Başkanı Hülya Gülbahar ile yaşadığı kota tartışması ise iktidar partisinin kadın erkek eşitliği ve kadının siyasete katılması konularındaki samimiyetini tekrar düşündürdü.
AKP’nin, 22 Temmuz 2007’de yapılan Genel Seçimler’den önce tanıttığı kadın milletvekili adayları, kadınların meclisteki sayısının artmasını dileyen herkes tarafından heyecanla karşılanmıştı. AKP haklı olarak gururlanıyor, vekil adaylarıyla övünüyordu. Parti, düzenlediği seçim kampanyalarında hem bu konuya değiniyor hem de kadınlar için yaptıkları yeniliklerden söz edip oy talep ediyordu. Peki söylenenlerin hepsi gerçeği yansıtıyor muydu?
Seçimlerden kısa bir süre önce gazetelerde tam sayfa olarak yayınlanan, başlığı “Önce İnsan, Önce Kadınlarımız” olan ilanda “Kadınlarımızın TBMM’de daha etkin temsil edilmesi için en fazla kadın milletvekili adayını biz gösterdik.” deniyordu. Oysa istatistikler (“Seçim Listelerinde Kadın Adayı Sayısı ve Oranları”, KA-DER) tam tersine işaret etmekteydi; AKP gösterdiği 62 kadın adayla (Tüm adayların yalnızca %11’i), partilerin kadın milletvekili aday sayılarının verildiği listede HYP, GP, DP, LDP, İP ve DEHAP’tan sonra geliyordu. Kampanyayı hazırlayanların bir an için “azlık-çokluk” kavramlarını karıştırdığını düşünelim ve bir sonraki maddeyi inceleyelim: “81 ilden birer kadın aday çıkaracağız.” Yine istatistiklere dönecek olursak AKP’nin 81 ilin yalnızca 34’ünden kadın aday gösterdiğini, bu adayların hiçbirinin ilk sırada olmadığını, ilk 3’e giren kadın aday sayısının ise 12 olduğunu görüyoruz. Yani bu kampanyayı hazırlayanlar ya matematikten anlamıyor ya da “Biz ne işimize geliyorsa onu söyleyelim, nasıl olsa kimse söylediklerimizle yaptıklarımızın tutup tutmadığını kontrol etmez.” deyip seçmeni aptal yerine koyuyor. Siz hangi varsayımı tercih ederdiniz?
Tüm bunların gözden kaçan küçük(!) birer hata olduğunu düşünerek diğer maddeleri de inceleyelim. Başbakan Erdoğan’ın bir fotoğrafına da yer veren ilanda başka bir madde ise şöyle: “Kadın-erkek eşitliği ve istihdamında önemli yasal düzenlemeler yaptık. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılıkla mücadele ettik.” İşte bu düzenlemelerin, bu mücadelenin gerçekten etkin bir biçimde yapıldığına inanmayı çok isterdim. Ancak İRİS Eşitlik Gözlem Grubu’nun Michigan Üniversitesi ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün katkılarıyla gerçekleştirdiği "Kamu Sektöründe Yönetici Kadınlar" araştırmasının sonuçlarına göre kamuda ve özel sektörde çalışan kadınların oranı yüzde 40’lardan yüzde 25’e düşmüş durumda. Ayrıca çalışan kadınlar bir yılda erkeklerin yıllık kazancının yalnızca yüzde 34.4’ünü kazanıyor ve işsiz genç nüfusun yüzde 88’ini kadınlar oluşturuyor. Yani AKP’nin kadınlara karşı her türlü ayrımcılıkla mücadele etme çabası yetersiz kalmışa benziyor, çünkü işverenler istihdam için erkekleri tercih ediyor. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun hazırladığı “Avrupa İstihdam Stratejisi ve İşgücü Piyasası Gelişmeleri” başlıklı araştırmaya göre ise Türkiye, yüzde 24,3 ile OECD ülkeleri içinde kadın istihdam oranının en düşük olduğu ülke durumunda bulunuyor.
AKP’nin ilanındaki bir başka madde ise “Aile içi şiddet, töre ve namus cinayetleri ile bilinçlendirme çalışmalarına öncelik verdik.” şeklinde. Oysa Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2006 yılı Ocak ve Eylül aylarında Türkiye geneli polis sorumluluk alanında meydana gelen şahsa ve mala karşı işlenen asayiş olaylarını baz alarak yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de her 31 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşanıyor. Kadın kuruluşlarının verileri de aile içi şiddet ve töre cinayetlerinin arttığı yönünde. Görülüyor ki yine bir tutarsızlık söz konusu.
Şimdi tüm bu verileri unutup TBMM’ye en çok kadın vekilini AKP’nin taşıdığı gerçeğinden hareket edelim. Evet, AKP’nin kadın aday sayısı diğer partilerin aday sayısından azdı, ama seçim zaferiyle doğru orantılı olarak en çok kadın milletvekili (29 vekil) bu partiden çıktı. TBMM’deki kadın sayısı bir önceki dönem 24 iken, yeni dönemde 50 oldu. Oran yüzde 10’un altında kalmış olsa da kadın milletvekili sayısının ikiye katlanması demokrasi adına bir başarıydı. Bu başarının, bakanlar kurulunda eskisinden çok kadına yer verilerek taçlandırılması gerekirdi. Ancak ne yazık ki Başbakan Erdoğan, kendisiyle birlikte yirmi beş kişiden oluşan bakanlar kurulunda, yalnızca bir kadın bakana yer vermeyi tercih etti – Nimet Çubukçu, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı. Sizce de bu durum, kadınların okumasına, istihdamına, siyasette aktif olarak görev almasına destek verdiğini söyleyen bir parti için samimiyetten oldukça uzak bir görüntü arz etmiyor mu?
Bu samimiyetsiz tabloya son noktayı ise Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz ay, yeni yasama yılının başlaması nedeniyle verilen resepsiyonda, kendisinden seçimlerde kadınlar için kota uygulamasına geçilmesini talep eden Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER) Başkanı Hülya Gülbahar ile yaşadığı tartışma koydu. “Ruanda’da bile kota uygulaması var!” diyerek kadınlara temsilde eşitlik sağlanmasını isteyen Gülbahar’a, “Ben kotayı eşitlik olarak görmüyorum. Zaten eşit katılım şu anda var, niye adil olmuyorsun? Sen kendin gidip kazanıp alamıyorsun... Kardeşim git, kazan, al. Kota uygulaması bütün dünyada yok. Başka yerlerde var diye anlatamazsın. ABD'de kota var mı? Fransa'da kota kaç? Sen Ruanda mı olmak istiyorsun, buyur Ruanda ol, bu kadar! Benim Kadın Kollarım bu konuda KADER'den çok daha samimi, bunu da bilin.” diye cevap verdi.
Başbakan’ın önemli bir kadın örgütünün başkanıyla ciddiyetten bu denli uzak bir üslupla konuşmasını bir kenara bırakalım (Ne de olsa alıştık!) ve Gülbahar’a sorduğu sorulara cevap arayalım. Başbakan bilmiyor olabilir ama en azından bizler araştırıp öğrenelim; Fransa ve Ruanda da dahil olmak üzere 98 ülkede kota uygulaması var. Uygulama bazı ülkelerde anayasal düzenleme ile bazı ülkelerde ise seçim kanunuyla düzenleniyor. Türkiye de ise böyle bir uygulama olmadığı için partiler bu düzenlemeye ‘isterlerse’ kendi tüzüklerinde yer veriyor. Ortaya da parlamentoda kadın katılımı konusunda dünyadaki 119 ülkenin içinde 114. sıraya yerleşen bir Türkiye çıkıyor.
Bize de AKP’nin söyledikleri ve yaptıkları arasındaki sayısız farkı bulmak düşüyor.